piraye'nin günlüğü
16 Ocak 2012 Pazartesi
uyku
Son donemlerde hemen hemen her sabah cenem agri icinde uyaniyorum, sanirim uyurken cenemi ya da dislerimi sikmaktan kaynaklaniyor, psikolojik olarak berbat bir donemdeyken yapiyordum bunu, simdilerde "iyiyim" diyorum guya...
Goruyorum ki uyku bile, ki uyku halinde vucut fonksiyonlari neredeyse duruyor, aci hissini ya da mutsuzlugu yok edemiyor, ruhundaki yaralarin ustunu uyku bile ortemiyor. uyudugun icin farkedemiyorsun sadece sen, ruhunun nasil aci cektigini... Sen kar beyaz bir carsaf takimi icinde, tuyden yastikta, sicacik bir yatakta uyurken, ruh savasiyor bilincaltinla, simsiyah bir yalnizlik ve silahlarin esitsizligi ile...
Yazik, insanoglunun hali icler acisi..
10 Aralık 2011 Cumartesi
derdimin dermanı
yalnızlık
mutsuzluk
çaresizlik
depresyon
...
her şey boş fasa fiso...
Benim derdimin kendime bile itiraf etmekten korktuğum dermanı; arşa çıkan dört yolu da sunsalar bana, ille de sen, ille de sen..
mutsuzluk
çaresizlik
depresyon
...
her şey boş fasa fiso...
Benim derdimin kendime bile itiraf etmekten korktuğum dermanı; arşa çıkan dört yolu da sunsalar bana, ille de sen, ille de sen..
9 Aralık 2011 Cuma
sarhoş
Vakti zamanında ''alkolik'' derdim çevremde hemen hemen her gün içen insanlara... yıllar nasıl da değiştiriyor insanları, fikirlerini.. acılar neler yaptırıyor insana ve bunu anlamak ne büyük şeylere mal oluyor. Bir insanın ancak çaresizlikten bu kadar içtiğini/içebileceğini anlamak, tahmin etmek için, çaresiz kalmak mı gerekiyor? (du)
Epeydir canım sıkılsa, ne zaman düşünüp düşünüp altından kalkamasam bir derdimin, ne zaman derinlere dalsam uçsuz dehlizlerde içesim geliyordu, şimdilerde sadece içesim gelmiyor, cidden içiyorum, ne yapıp edip içiyorum. hırsımı alıyorum her kadehte adeta, sarhoşluk unutturuyor ne denli salak olduğumu, ağzını tıkıyor beynimin, kolunu kanadını kırıyor zamanında ettiğim/edemediğim her lafın, işe yarıyor gibi duruyor.
Yarıyor mu?
yaramıyor dimi adımız gibi eminiz... ama çaresizlik işte..
Epeydir canım sıkılsa, ne zaman düşünüp düşünüp altından kalkamasam bir derdimin, ne zaman derinlere dalsam uçsuz dehlizlerde içesim geliyordu, şimdilerde sadece içesim gelmiyor, cidden içiyorum, ne yapıp edip içiyorum. hırsımı alıyorum her kadehte adeta, sarhoşluk unutturuyor ne denli salak olduğumu, ağzını tıkıyor beynimin, kolunu kanadını kırıyor zamanında ettiğim/edemediğim her lafın, işe yarıyor gibi duruyor.
Yarıyor mu?
yaramıyor dimi adımız gibi eminiz... ama çaresizlik işte..
23 Kasım 2011 Çarşamba
oje sürmek
Eminim hayatımızda bir kaç kez ojeye küfretmişliği vardır. benim ki gün aşırı oluyor şahsen. altı üstü yarım santim (belki değil bile) eninde 10 adet tırnağa bir boyayı sürmek bu kadar mı illet bir iş olur yahu. Bir de aksi gibi süremedikçe süremiyorsun :/ böyle de garip bi döngüsü var oje sürmenin, hani tırnağa ilk sürüşte becerdin becerdin yoksa yandı gülüm keten helva. Asetonla silip silip sürüyorum ve her seferinde öyle okkalı bir küfür sallıyorum ki..
2 yaz önce evi boyamıştım ben, bildiğin koca evi lila rengi bir boyaya boyamıştım, kartonpiyer kestirmelerini falan bildiğin boyacı kadar iyi yapmıştım hani, bugün yapsam yine beceririm eminim ama gel gör ki şu oje sürme işini beceremiyorum cancağızım. koca evi boyuyorum 10 tırnağı boyayamıyorum yaw :/
2 yaz önce evi boyamıştım ben, bildiğin koca evi lila rengi bir boyaya boyamıştım, kartonpiyer kestirmelerini falan bildiğin boyacı kadar iyi yapmıştım hani, bugün yapsam yine beceririm eminim ama gel gör ki şu oje sürme işini beceremiyorum cancağızım. koca evi boyuyorum 10 tırnağı boyayamıyorum yaw :/
13 Kasım 2011 Pazar
aşk
Aşk bir film... oyuncu sen değilsin, yönetmen sen değilsin, yazan, çizen sen değilsin... sadece ve sadece salakça bir koltuğa oturup izleyensin...
sonu mutlu mu bitecek mutsuz mu? senarist bilir..
kötü bir film mi iyi mi? yönetmen anlar...
rolleri oyuncular yapar..
senin tek bildiğin iyi ya da kötü, mutlu ya da mutsuz bir gün muhakkak biteceğidir izlediğin şeyin...
sonu mutlu mu bitecek mutsuz mu? senarist bilir..
kötü bir film mi iyi mi? yönetmen anlar...
rolleri oyuncular yapar..
senin tek bildiğin iyi ya da kötü, mutlu ya da mutsuz bir gün muhakkak biteceğidir izlediğin şeyin...
10 Kasım 2011 Perşembe
kendini özlemek
Şimdi ben kaldırıp atsam tüm benliğimi bir çöp kutusuna geri dönüşüm mümkündür değil mi? Yaşarken öyle bir eksiltiyoruz ki kendimizi, öyle çok unutuyoruz ki benliğimizi, aklımıza bile gelmiyor bazen varlığımız, bir tıkla geri getirsek ya tüm yitirdiğimiz kendimizi... namümkün..
Sevdiklerimizi mutlu etmeye çalıştıkça mutsuzlaşıyoruz biz, arkadaşlarımıza sarılıp sahip çıktıkça sessiz sedasız çıkıveriyoruz hayatlarından, sevgili; tırnaklarımızı kanatırcasına tutunsak da hayatına, uçurumdan düşerken tutunul(a)mayan dal gibi yüksekte bir yerlerde bakıp duruyor bize...
Benim tüm hayatım sevdiklerimi sahiplenmekle geçti, geçiyor, oysa ben sahip çıkmaya çalıştıkça elimdekilere hepsini bir bir kaybediyorum, sonra aşka sahip çıkıyorum o da uçup gidiyor elimden, işime sarılıyorum yalnızlaştırıyor git gide beni, ne yapacağımı şaşırıyorum çoğu zaman. Ne yapmalı kendini mutlu etmek için? Varlığının nedeni kendinsin başkası/başkaları değil.. bunu unutmamak için ne yapmak gerekli acep? Ben bu soruyu hiç yanıtlayamıyorum işte.. Ben 30 yaşında hala kendi için yaşayabilen biri olmayı başaramıyorum, gün geçtikçe eksilişin önüne geçemiyorum..
Yıllar alıp götürüyor bir çok şeyi bizden başka şeyler sunuyor kaybettirdiklerinin yerine, yenilerini vaadediyor uçup giden tüm hayallerin yerine, yine de mutlu edemiyor bizi zaman.. her gün yeni bir ben oluşuyor ama ben her gün bir önceki gün var olan ben'i özlemekten alı koyamıyorum kendimi.. geri getirmek ise asla mümkün olmuyor bir önceki ben'i. Ben en çok bir yerlerde varlığını unuttuğum kendimi özlüyorum tüm mutsuz zamanlarımda.
Sevdiklerimizi mutlu etmeye çalıştıkça mutsuzlaşıyoruz biz, arkadaşlarımıza sarılıp sahip çıktıkça sessiz sedasız çıkıveriyoruz hayatlarından, sevgili; tırnaklarımızı kanatırcasına tutunsak da hayatına, uçurumdan düşerken tutunul(a)mayan dal gibi yüksekte bir yerlerde bakıp duruyor bize...
Benim tüm hayatım sevdiklerimi sahiplenmekle geçti, geçiyor, oysa ben sahip çıkmaya çalıştıkça elimdekilere hepsini bir bir kaybediyorum, sonra aşka sahip çıkıyorum o da uçup gidiyor elimden, işime sarılıyorum yalnızlaştırıyor git gide beni, ne yapacağımı şaşırıyorum çoğu zaman. Ne yapmalı kendini mutlu etmek için? Varlığının nedeni kendinsin başkası/başkaları değil.. bunu unutmamak için ne yapmak gerekli acep? Ben bu soruyu hiç yanıtlayamıyorum işte.. Ben 30 yaşında hala kendi için yaşayabilen biri olmayı başaramıyorum, gün geçtikçe eksilişin önüne geçemiyorum..
Yıllar alıp götürüyor bir çok şeyi bizden başka şeyler sunuyor kaybettirdiklerinin yerine, yenilerini vaadediyor uçup giden tüm hayallerin yerine, yine de mutlu edemiyor bizi zaman.. her gün yeni bir ben oluşuyor ama ben her gün bir önceki gün var olan ben'i özlemekten alı koyamıyorum kendimi.. geri getirmek ise asla mümkün olmuyor bir önceki ben'i. Ben en çok bir yerlerde varlığını unuttuğum kendimi özlüyorum tüm mutsuz zamanlarımda.
9 Kasım 2011 Çarşamba
kadın ve erkekler
şimdi canlarım bu yayında kadın kısmısı ile erkek kısmısını kategorize edeceğiz, kaça ayrılır bu kadınlar ve erkekler,
kadınlardan başlayalım söze şöyle ayırabiliriz farz-ı misal;
Çirkin kadınlar: Bayılırım ben bu kadınlara, bana güzel olduğumu gösterirler çünkü..
Şişman kadınlar: Yerim ben onları, ''göbeciğim pek de büyük değilmiş be tığ gibiymişim meğerse'' dedirtirler bana..
Şımarık kadınlar: Bazılarına cidden yakışır şımarık olmak ama aradaki ölçüyü tutturabilenine ben pek rastlamadım.
Zengin kadınlar: Pek haz etmem ben bunlardan, dünya kendi eksenleri etrafında döner, tek bildikleri marka giyinip kuşanmaktır..
Güzel kadınlar: A dostlar ben nefret ederim bu kadınlardan, bazıları yeryüzündeki tek güzelin ben olmadığımı gözüme gözüme sokar, bazıları ise ''sen de nesin be, asıl güzellik burada işte'' der :/ gebersin lan bu kadınlar..
Komik kadınlar: Bunları da sevmem ben, çoğu komik olmak adına şapşalca davranabiliyorlar hele de şımarıklıkla birleşince evlerden ırak modeller çıkıyor ortaya. bazıları -küçük bir bölümü- ile iyi geyik dönüyor, cidden giderleri oluyor yani.
Gel gelelim erkeklere;
Çirkin erkekler: Mümkünse yaşamasınlar, hepsini toplayalım taksim meydanına yakalım lan, arkadaş olsunlar bir tek bak o işe yararlar işte. :)
Şişman erkekler: Hepsi bana Recep İvedik'i hatırlatıyor be, yavrum bunlar biraz spor neyin yapsın öle tanışalım bunlarla, arkadaşsa olur bak yine :)
Şımarık erkekler: Olmuyor bebem, yakışmıyor bi siktir git.
Zengin erkekler: Yeşilçam klişesiyle yorumlamak isterim ki, ''bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla'' sevmiyorum seni tüm paranı malını mülkünü git Lösev'e bağışla gel karşıma..
Yakışıklı erkekler: Evvet işte bunlar, bir Kıvanç Tatlıtuğ olsun bir Kenan İmirzalıoğlu olsun bir Wentworth Miller olsun hepsi bana uyar yani, hayatımda her anlamda yerleri hazırdır, ister arkadaş olsun, ister meslektaş ister sevgili.. ha sevgili olursan tadından yenmez :)
Komik Erkekler: Bak sizi de severim, espri erkeğe kadından çok daha fazla yakışıyor bence hele ki cidden başarabiliyorsa beri gelsin.
Valla aklıma gelenler bu kategoriler, yorumlarım da bunlar... gerçi pek gerçekçi yorumlamadığımı itiraf etmeliyim :)
kadınlardan başlayalım söze şöyle ayırabiliriz farz-ı misal;
Çirkin kadınlar: Bayılırım ben bu kadınlara, bana güzel olduğumu gösterirler çünkü..
Şişman kadınlar: Yerim ben onları, ''göbeciğim pek de büyük değilmiş be tığ gibiymişim meğerse'' dedirtirler bana..
Şımarık kadınlar: Bazılarına cidden yakışır şımarık olmak ama aradaki ölçüyü tutturabilenine ben pek rastlamadım.
Zengin kadınlar: Pek haz etmem ben bunlardan, dünya kendi eksenleri etrafında döner, tek bildikleri marka giyinip kuşanmaktır..
Güzel kadınlar: A dostlar ben nefret ederim bu kadınlardan, bazıları yeryüzündeki tek güzelin ben olmadığımı gözüme gözüme sokar, bazıları ise ''sen de nesin be, asıl güzellik burada işte'' der :/ gebersin lan bu kadınlar..
Komik kadınlar: Bunları da sevmem ben, çoğu komik olmak adına şapşalca davranabiliyorlar hele de şımarıklıkla birleşince evlerden ırak modeller çıkıyor ortaya. bazıları -küçük bir bölümü- ile iyi geyik dönüyor, cidden giderleri oluyor yani.
Gel gelelim erkeklere;
Çirkin erkekler: Mümkünse yaşamasınlar, hepsini toplayalım taksim meydanına yakalım lan, arkadaş olsunlar bir tek bak o işe yararlar işte. :)
Şişman erkekler: Hepsi bana Recep İvedik'i hatırlatıyor be, yavrum bunlar biraz spor neyin yapsın öle tanışalım bunlarla, arkadaşsa olur bak yine :)
Şımarık erkekler: Olmuyor bebem, yakışmıyor bi siktir git.
Zengin erkekler: Yeşilçam klişesiyle yorumlamak isterim ki, ''bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla'' sevmiyorum seni tüm paranı malını mülkünü git Lösev'e bağışla gel karşıma..
Yakışıklı erkekler: Evvet işte bunlar, bir Kıvanç Tatlıtuğ olsun bir Kenan İmirzalıoğlu olsun bir Wentworth Miller olsun hepsi bana uyar yani, hayatımda her anlamda yerleri hazırdır, ister arkadaş olsun, ister meslektaş ister sevgili.. ha sevgili olursan tadından yenmez :)
Komik Erkekler: Bak sizi de severim, espri erkeğe kadından çok daha fazla yakışıyor bence hele ki cidden başarabiliyorsa beri gelsin.
Valla aklıma gelenler bu kategoriler, yorumlarım da bunlar... gerçi pek gerçekçi yorumlamadığımı itiraf etmeliyim :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)