Etiketler

27 Ocak 2011 Perşembe

iki aşk

kalbim bölünmüş gibi ikiye, birinin yüzü gelse aklıma içim burkuluyor diğerinin yüzü aptal aptal gülümsetiyor.. birinden gitme isteği diğerine itiyor gibi geliyor bazen, bazen de birinden gitmeme isteği diğerine gidişi engelliyor gibi... karmakarışık duygular...
 ikisi de olmayacak dua, tek ortak noktası bu iki aşkın. biri hayatımda her anlamda var olan, diğeri her anlamda hayatımdan çıkmış olan.. en büyük farkları da bu.
 ikisi de canımı yakıyor. ikisini de özlüyorum, aslında eskide eski günleri özlüyorum, yenide yenisiz geçen günlere üzülüyorum. bilmiyorum ki ben ne istiyorum?
ruhum bölünmüş gibi ikiye,  birinin sesini bile duymak istemiyorum diğerinin sesi yetmiyor özlemi dindirmeye. ama ayaklarımın biri ileri gitse diğeri geriye bir adım atıyor, ellerimden biri ileri uzanmışken diğeri geride birilerini, bir şeyleri yakalamak ister gibi. gözlerim baksa da tam karşıya beynimin  içi geriye dönük, saplanmış geçmiş batağına... ''ikisi de olmayacak dua'' budur sadece adım gibi emin olduğum...

23 Ocak 2011 Pazar

1 kadın 1 erkek ve ayrılığın gölgesi

-alo
+ ııı merhaba yusuf, piraye ben.
- biliyorum piraye, tabi ki tanıdım, silmedim numalarını merak etme, nasılsın?
+ akıllı düşün düşün çıkamazken işin içinden deli vurup geçermiş, düşündükçe çıkamadım işin içinden, vurup geçiyim bari dedim. şey, duruşmam vardı da.
- neredesin?
...
+ geliyorum hemen. 

''gelsen ya hemen, gitmemecesine'' demek istedi 1 kadın. etrafına toplandı tüm hezeyanlar; ne diyecek acaba?, ne demeliyim, sarılsam kızar mı ki? sarılır mı ki bana? öffff ne denir ki şimdi? silmemiş işte numaramı bunca zaman, bunca kazarken bana, bunca kızdığımdan adı gibi eminken, bunca zaman hiç görüşmemişken, ''geliyorum hemen'' dedi. '' hemen'' , '' geliyorum'', gün ortasında bunca işin arasında ''geliyorum'' ve ''hemen'' ...


o an, o şehir; 1 kadın ve 1 erkekti baştan sona.


***


''naber piraye'' dedi 1 adam,
- iyiyim yusuf senden naber? 

oturdular. yıkıldı kafasını çevirdiği her yer 1 kadının, pasaport'la karşıyaka'yı bağlayan vapur gömüldü suya, arabalar çarpa çarpa ilerliyordu trafikte, ya insanlar, kim kafasını kaldırsa üst kattaki kafeye, kimin gözü ilişse 1 kadına, acıklı bakıyordu adeta, 1 kadınla birlikte ağlıyordu herkes. ışıkların hepsi kırmızıydı, dursun hayat diye. ortada kırık dökük bir masa, kıpırdasa üstünden düşülecek sandalyenin, titreyen bir çift el, kahve buz gibi... böyle garip bir gün ortasıydı.

''naber piraye'' dedi 1 adam
''iyiyim yusuf senden naber?'' diye cevapladı 1 kadın.



***



bakamıyordu 1 kadın ve 1 erkek birbirine, baksa sanki her şeyi açık edecekti gözleri. ele verecekti gizlenen her şeyi. etrafı izledi saatlerce 1 kadın ve 1 erkek. 
pişmanlık nedir? bir şeyi yapmış olmak mı yaşatır pişmanlığı, yapmamış olmak mı?
bir kedi gibiydi 1 kadınla 1 erkeğin arasında dolanan çaresizlik, söylenemeyen her şeyi bir yumağa dönüştürüyordu. dolandıkça dolandı tüm sözcükler, bundandı dönüp dönüp birbirlerine ''eeee anlat bakalım neler yaptın bunca zaman?'' diye soruşları. çok da uzağa gidememişlerdi birbirlerinden -hayatın olağan hızına rağmen-, bundandı dönüp dönüp ''ne olsun işte, bildiğin gibi'' diyişleri birbirlerine.

1 kadın ve 1 erkek yıllar sonra buluştu, hiç ummadık bir anda, hiç ummadık bir yerde.

***


havaalanındalardı 1 kadın ve 1 erkek. kadın geçti son arama noktasından. geriye dönüp bakamıyorken kadın, erkek ne düşünüyordu acaba? hiç ''piraye!'' diye seslenmek istemiş miydi? kadın yürüyordu, ayakları ne kadar ağır ilerliyordu, bitmek bilmedi o koridor. bir cesaret ''dön'' dedi kendi kendine, ''bir daha dönüp bakamazsın arkaya, bir daha ardında durmayacak o adam'' dedi ve dönüp baktı ardına son kez. erkek ''gitme'' diyordu içinden belli, çökmüştü omuzları, kıpkırmızı gözlerle kırık dökük el salladı erkek ve gülümsedi kadın.

1 erkek ''gitme'' demedi 1 kadın gitti.




***

1 kadın ve 1 erkek;
biri uçurumda düşerken tutunulmayan dal, diğeri uçurumdan düşen.





9 Ocak 2011 Pazar

sen vs yokluğun

sen olmasan diyordum bazen kendi kendime, biniyorum bir vapura basıp gidiyorum avrupa yakasına , daralıyor içim, gidip gidip geliyorum asya ile avrupa arasında. Bazen sen olmasan diyordum, solar umutlarım, tükenirim heralde. Bazen sen olmasan diyordum, dökülür bütün yapraklarım, kırılır dallarım, şu an buz gibi bir ayazdır sallayan yorgun gövdemi sensizlikte..   Sanırım ben kendimi bile sevmiyorum senin kadar. sen? sen gideli çok oldu değil mi? sahi ya, ne çok oldu sen gideli, sensizliktendir sarılmam yokluğuna. sen olmasan da olur, yeter ki yokluğun kalsın yanıbaşımda, sen gelsen de vazgeçemem ben artık yokluğundan, satmam yokluğunu sana.

görüyorsun işte ben öyle çok uzağa gidebilen biri değilim ve bendeki yürek anca karşı kıyıya geçmeye cesaret edecek kadar işte..

8 Ocak 2011 Cumartesi

cem adrian

ocak/2011 'i  cem adrian ayı ilan etmiştim blogumda ve geç haberim oldu ki 10 ocak 2011'de kadıköy halk eğitim merkezinde lansman konseri varmış. kayıp çocuk masalları ile.. buyrunuz efenim..

http://www.cemadrian.net/etkinlikoku.asp?id=169

7 Ocak 2011 Cuma

özlem

kalbimi çıkarıp yerinden asıyorum bir çiviye, üzerine eğreti yapıştırılmış bir gülücükle. sarsılıyor en ufak adımında koca duvarlar, sallanıyor kalbim bir sağa bir sola, düştü düşecek. öylesine bir şey özlemek senin her ayak izinde sallanıyor kalbim titriyor yaprak gibi. bu gece çeksin ellerini üzerimden yalvarırım, bak yalvarıyorum. ne olur bu gece topla pılını pırtını ve git kalbimden. bu gece dayanamıyorum sensizliğe, özlüyorum deli gibi.

6 Ocak 2011 Perşembe

yeni bir mim

1- Kaç yaşındasınız ? susma hakkımı kullanıyorum ama şöyle diyebilirim ki, yaşımın ilk rakamı hala 2. :)
2- İsminizin son harfi ne ? "n"..
3- En sevdiğiniz renk ? siyah..
4- Kilonuz kaç ? öhmm ama yani bunlar nasıl sorular arkadaşlar. söyle diyim 55, ne var ben aynaya bakınca öyle görüyorum suç mu? allam ya.
5- Boyunuz kaç ? topuklu mu topuksuz mu?
6- Ailenizin kaçıncı çocuğusunuz ? number one. anasını satayım
7- En sevdiğiniz şarkı ? redd, her neyse (ilk bu geldi aklıma)
8- Sizce sarışın mı, esmer mi? elbette esmer.
9-Sigara kullanıyor musunuz ? sigara bile terk etti beni, vay be.
10-Alkol? çok ayıp, alkol, sigara bunlar ters bize :)
11- Çayı fincanda mı içersiniz, çay bardağında mı ? ince belli yavrum.


bitti kısa bir mim, teşekkürler uyumuycam'a.
ee ben de bloguma yeni katılanlara selam edeyim bu sayede,Grenouille ve suzy bilmem ilginizi çeker mi? ve bittabi benim hala umudum var..

ve son olarak hazır yeri gelmişken dinleteyim size, dokunup durdurabilsem attığın yeri.. sevgilerle..

3 Ocak 2011 Pazartesi

geleceği görmek

insan görebilse geleceğini, hiç koşar adım gider mi boşluğa, sallanır mı uçurumun kenarında? her şey elimizde diyor ya kimileri... varsayalım ki öyle şu an, şu an kader denen meret elimde benim, bir fırçadan ibaret, çiziyorum geleceğimi, yırtıp atıyorum simsiyah tuvali, koyuyorum yepyeni, bembeyaz bir keten, iyice gerdiriyorum, muazzam bir çalışma çıkmalı ortaya. sıçratıyorum bulut yerine bembeyaz boyayı, masmavi bir gök rengi denize yansıyor, yemyeşil doğayla çevrili bir ev, kapısında sallanan bir koltukta bekliyorum masallardaki aşkı. ilk kez kullandığım tüm renkler pastel değil...

bir isim veriyorum yaptığım resme, umut var benim bu kez tuvalimde. kaderi kendi ellerimle çiziyorum, sonra giriyorum kendi ellerimle çizdiğim resme ve oturuyorum sallanan koltuğuma. kapadım gözlerimi ''sen'' öperek uyandır beni diye..

2 Ocak 2011 Pazar

2010 vs 2011

2010 ;
 geçen koskoca bir yıl neler alıp da götürdü bizden, hangileri asla unutulmayacak, hangilerinin yeri asla dolmayacak allah bilir, beş senelik bir aşkın sona erişi, onca yaşananların yıldız gibi kayıp gitmesi, sabun gibi ellerini yıkayıp çıkmak başka bir kalpten, başka bir hayattan, buna aslında hala alışmamış olmak, hala kabullenmekte zorlanmak... budur 2010 'un  gerçeği. 2010'un en büyük götürüsü budur işte. 2010 baştan sona, her gece hiç -abartısız hemen hemen her gece- yatağın içinde sessizce dökülen gözyaşlarıydı.

tüm bunlara rağmen güzel bir şey sundu 2010, ''ekşi sözlük''. anlatabilmenin, içini dökmenin rahatlığı ve en önemlisi hayatıma dahil olmalarından  sonsuz mutluluk duyduğum bir kaç insan.

***

2011, yeni bir yıl, yeni umutlar... tüm kötülükler kaldı geride, tüm dertlere döndük sırtımızı, kapadık kapıları acılarımıza, ''üzgünüm sen dışardasın  artık, yeni bir yıl ve bu yıl benim yılım, size yer yok bu sayfada ve yeni bende'' dedik dün gece. her yeni yıl böyle sonsuz umutla başlıyor, geçen yılın tekrarı olduğunu gördükçe kırılsa da dallarımız yeşeriyoruz mecburen,her yıl yapıyoruz aynı şeyi esasen,  sonuçta hayat  bir döngü ve biz döne döne hep aynı şeyleri yaşayıp duruyoruz şöyle ki; http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=18433632

şimdi ben yine, hüzünlü, kapkara konuşuyorum ya size, bakmayın bana siz, gelin kulak verin  asıl şimdiden sonrasına; kaldırıp atalım beynimizin kıvrımlarını kurcalayan bu düşünceleri, bu yılın hepimize kaybettiklerimizi geri getireceğini hayal edelim, her sabah uyandığımızda açalım kapımızı ve yeni yılın bize getirdiği umutları toplayalım, umutsuzluk intihardır, bu yıl da intihar etmeyelim.
ve yaşam bedenimizi, ruhumuzu sallasa da bir beşik gibi, hiç düşürmeyelim o beşikten, içimizdeki çocuğu.