Etiketler

23 Kasım 2011 Çarşamba

oje sürmek

Eminim hayatımızda bir kaç kez ojeye küfretmişliği vardır. benim ki gün aşırı oluyor şahsen. altı üstü yarım santim (belki değil bile) eninde 10 adet tırnağa bir boyayı sürmek bu kadar mı illet bir iş olur yahu. Bir de aksi gibi süremedikçe süremiyorsun :/ böyle de garip bi döngüsü var oje sürmenin, hani tırnağa ilk sürüşte becerdin becerdin yoksa yandı gülüm keten helva. Asetonla silip silip sürüyorum ve her seferinde öyle okkalı bir küfür sallıyorum ki..

2 yaz önce evi boyamıştım ben, bildiğin koca evi lila rengi bir boyaya boyamıştım, kartonpiyer kestirmelerini falan bildiğin boyacı kadar iyi yapmıştım hani, bugün yapsam yine beceririm eminim ama gel gör ki şu oje sürme işini beceremiyorum cancağızım. koca evi boyuyorum 10 tırnağı boyayamıyorum yaw :/

13 Kasım 2011 Pazar

aşk

Aşk bir film... oyuncu sen değilsin, yönetmen sen değilsin, yazan, çizen sen değilsin... sadece ve sadece salakça bir koltuğa oturup izleyensin...

sonu mutlu mu bitecek mutsuz mu? senarist bilir..
kötü bir film mi iyi mi? yönetmen anlar...
rolleri oyuncular yapar..
senin tek bildiğin iyi ya da kötü, mutlu ya da mutsuz bir gün muhakkak biteceğidir izlediğin şeyin...

10 Kasım 2011 Perşembe

kendini özlemek

Şimdi ben kaldırıp atsam tüm benliğimi bir çöp kutusuna geri dönüşüm mümkündür değil mi? Yaşarken öyle bir eksiltiyoruz ki kendimizi, öyle çok unutuyoruz ki benliğimizi, aklımıza bile  gelmiyor bazen varlığımız, bir tıkla geri getirsek ya tüm yitirdiğimiz kendimizi... namümkün..

Sevdiklerimizi mutlu etmeye çalıştıkça mutsuzlaşıyoruz biz, arkadaşlarımıza sarılıp sahip çıktıkça sessiz sedasız çıkıveriyoruz hayatlarından, sevgili; tırnaklarımızı kanatırcasına tutunsak da hayatına, uçurumdan düşerken tutunul(a)mayan dal gibi yüksekte bir yerlerde bakıp duruyor bize...

Benim tüm hayatım sevdiklerimi sahiplenmekle geçti, geçiyor, oysa ben sahip çıkmaya çalıştıkça elimdekilere hepsini bir bir kaybediyorum, sonra aşka sahip çıkıyorum o da uçup gidiyor elimden, işime sarılıyorum yalnızlaştırıyor git gide beni, ne yapacağımı şaşırıyorum çoğu zaman. Ne yapmalı kendini mutlu etmek için? Varlığının nedeni kendinsin başkası/başkaları değil.. bunu unutmamak için ne yapmak gerekli acep? Ben bu soruyu hiç yanıtlayamıyorum işte.. Ben 30 yaşında hala kendi için yaşayabilen biri olmayı başaramıyorum, gün geçtikçe eksilişin önüne geçemiyorum..

Yıllar alıp götürüyor bir çok şeyi bizden başka şeyler sunuyor kaybettirdiklerinin yerine, yenilerini vaadediyor uçup giden tüm hayallerin yerine, yine de mutlu edemiyor bizi zaman.. her gün yeni bir ben oluşuyor ama ben her gün bir önceki gün var olan ben'i özlemekten alı koyamıyorum kendimi.. geri getirmek ise asla mümkün olmuyor bir önceki ben'i. Ben en çok bir yerlerde varlığını unuttuğum kendimi özlüyorum tüm mutsuz zamanlarımda.

9 Kasım 2011 Çarşamba

kadın ve erkekler

şimdi canlarım bu yayında kadın kısmısı ile erkek kısmısını kategorize edeceğiz, kaça ayrılır bu kadınlar ve erkekler,

kadınlardan başlayalım söze şöyle ayırabiliriz farz-ı misal;

Çirkin kadınlar: Bayılırım ben bu kadınlara, bana güzel olduğumu gösterirler çünkü..
Şişman kadınlar: Yerim ben onları, ''göbeciğim pek de büyük değilmiş be tığ gibiymişim meğerse'' dedirtirler bana..
Şımarık kadınlar: Bazılarına cidden yakışır şımarık olmak ama aradaki ölçüyü tutturabilenine ben pek rastlamadım.
Zengin kadınlar: Pek haz etmem ben bunlardan, dünya kendi eksenleri etrafında döner, tek bildikleri marka giyinip kuşanmaktır..
Güzel kadınlar: A dostlar ben nefret ederim bu kadınlardan, bazıları yeryüzündeki tek güzelin ben olmadığımı gözüme gözüme sokar, bazıları ise ''sen de nesin be, asıl güzellik burada işte'' der :/ gebersin lan bu kadınlar..
Komik kadınlar: Bunları da sevmem ben, çoğu komik olmak adına şapşalca davranabiliyorlar hele de şımarıklıkla birleşince evlerden ırak modeller çıkıyor ortaya. bazıları -küçük bir bölümü- ile iyi geyik dönüyor, cidden giderleri oluyor yani.

Gel gelelim erkeklere;


Çirkin erkekler: Mümkünse yaşamasınlar, hepsini toplayalım taksim meydanına yakalım lan, arkadaş olsunlar bir tek bak o işe yararlar işte. :)
Şişman erkekler: Hepsi bana Recep İvedik'i hatırlatıyor be, yavrum bunlar biraz spor neyin yapsın öle tanışalım bunlarla, arkadaşsa olur bak yine :)
Şımarık erkekler: Olmuyor bebem, yakışmıyor bi siktir git.
Zengin erkekler: Yeşilçam klişesiyle yorumlamak isterim ki, ''bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla'' sevmiyorum seni tüm paranı malını mülkünü git Lösev'e bağışla gel karşıma..
Yakışıklı erkekler: Evvet işte bunlar, bir Kıvanç Tatlıtuğ olsun bir Kenan İmirzalıoğlu olsun bir Wentworth Miller olsun hepsi bana uyar yani, hayatımda her anlamda yerleri hazırdır, ister arkadaş olsun, ister meslektaş ister sevgili.. ha sevgili olursan tadından yenmez :)
Komik Erkekler: Bak sizi de severim, espri erkeğe kadından çok daha fazla yakışıyor bence hele ki cidden başarabiliyorsa  beri gelsin.

Valla aklıma gelenler bu kategoriler, yorumlarım da bunlar... gerçi pek gerçekçi yorumlamadığımı itiraf etmeliyim :)

8 Kasım 2011 Salı

bakımlı olmak

evet can'lar ve bittabi kadın olan can'lar (erkeklere yorum yasak bu yayında ehehe) çok külfetli bir iş bakımlı bir kadın olmak yahu. hem parasal anlamda hem de harcanan zaman babında..

Hani benim önümde arkamda bakmak zorunda olduğum anne baba, elimde eteğimde vızıldayan çoluk çocuk, önüne bir tas yemek zorunda olduğum bir koca yok, sevgili desen odunun teki :) yemeğim, ütüm, temizliğim yapılıyor, hatta her sabah yatağıma fırlattığım tüm gardırobum bile yerime toplanıyor. iyi kötü elimde mesleğim var, az çok para kazanıyorum ama bakımlı olmaya ne param ne zamanım yetmiyor yaw.

En basit örnekle başlayalım, geçen saç rengimi değiştireyim dedim, siyahtan karamele döndüm ve bu bana yaklaşık 300-TL'ye patladı ve daha bal köpüğü balyaj atılacak bu karamel zemin üzerine, herhalde bi 200-TL'de ona alırlar.. Düşünebiliyor musun ülkenin 3/4'ü asgari ücretle yaşamaya çalışıyor, bakımlı saçlara sahip olmanın maliyeti bu ülkede nerdeyse asgari ücret. ha daha ekonomik bir yerde yaptırılabilir belki ama o zaman da bakımlı olunmuyor ki kuzular, tepenizde flaşörler yanıyormuş gibi kırk farklı renkle dolaşıyorsunuz. Yakıyorlar saçı, kestirmek zorunda kalıyorsunuz falan da filan da... sonuçta güzel bir saç rengine sahip olmanın maliyeti 500-TL anasını satayım be. (eminim çok daha pahalıya mal olacağı mekanlar vardır inanın benimki ortalama bir kuaför)

gel gelelim zaman konusuna ben kaçta gittim kuaföre saç rengimi değiştirmek için?
saat 11:30'da
peki kaçta çıktım kuaförden? - allah aşkına bi tahmin yürütün-
saat 17:30'da, güya randevuyla gittim anasını satıyım. Sonuç da bir saç rengini değiştirmeye harcanan zaman yaklaşık 6 saat. inanılır gibi mi dostlar, hiç bir şey yapmadan salak bir koltukta oturup beklemekle geçen 6 saat, ne büyük kayıp ama...

NETİCE-İ TALEP: Yukarıda arz ve izah edilenler ışığında ve sayın erkekler, beyninizce tahmin edilecek nedenlerle bir kadının güzel olup olmadığını değerlendirirken güzelliğin bakımlılıkla doğru orantılı olduğunu, bakımlılığın da bol para ve zamanla doğru orantılı olduğunu nazara almanızı  kadın milleti adına bilvekale arz ve talep ederim. Saygıyla..


Demek ki napıyor muşuz erkekler?
bakımlı bir sevgilimiz olsun diye istemeden önce bunları bir düşünüyormuşuz..  ^_^

sarhoşluk

insan içmeden sarhoş olur mu? ne saçma soru değil mi?
oluyor, inan bana oluyor.
şu an başımı döndürüyor yokluğun...
kusturuyor, rakı gibi ağıyı sensizlik...

umutsuzluk

her sabah dinliyorum şu sokağı, neler anlatıyor bana bir bilseniz, ne çok çığlık duyuyorum kendi kulaklarımla, inanamıyorum hiçbirine, insanlar nasıl bu kadar mutsuzlaştı, hangi ara bu kadar yalnızlaştık, sıkıntımızı bile buraya yazmak garip gelmiyor mu bazen size de? neden aramıyorum şu an bir arkadaşımı, sana geliyorum ben  demiyorum. demiyorum işte, yazıyorum sadece bu rahatlatıyor gibi geliyor, bu da yetmiyor oysa.

ben karar verdim bu '80 lerin çocuklarında var bi cenabetlik. hepimiz mi aynıyız, beni bulanlar mı benimle aynı bilemiyorum ki. benzer benzeri çekiyor evet!
soruyorum uyumuycam'a ''nedir'' diyorum derdin, ''bilmiyorum ki kızım'' diyor. aynı soruyu aynı şekilde cevaplıyorum. bilemiyoruz ki bize hangi ara ne oldu. nedir içimizi saran hüzün. neyin acısıdır, nasıl geçer. sanki açık bir yara sürekli kanıyor, kesip atmak istiyorum ben kangrenli bu bacağı. yapamıyorum, gücüm yetmiyor.

çekiyorum şu sigaradan bir nefes daha, içmemem lazım oysa. nefesim sıkışıp kalıyor bogazımda. söylemek istediklerim düğümleniyor, ne söyleyeceğimi unutuyorum.. deli gibi sayıklıyorum hayatımı baştan sona. kötü bir hikaye, berbat bir senaryo oynadığım. orta yerinde çıkıp gitmek istiyorum bu filmin ama tutup kolumdan oturtuyor beni tüm sevdiklerim, zorla! ben sevdiklerim için izliyorum bu yaşamı..

içimden gelen rolü oynamaya takatim yok.